KÜRESEL SICAKLIK ARTIŞINI KORUMA
Paris Anlaşması 2016 yılında yürürlüğe girdiğinden beri, uluslararası topluluklar küresel sıcaklığı 1.5 ° C’nin altında tutma çabaları başladı.
Yerküre, sanayi öncesi ortalamalara göre sadece 1,5°C daha ısınırsa, geri dönüşü mümkün olmayan bir yıkımla yüz yüze kalacağız. Fosil yakıt tüketimi ile artan sera gazı emisyonları, bizi insanlığın şimdiye kadar yüzleştiği en zorlu süreçle karşı karşıya bırakmaya başladı bile!
Dünyadaki toplam enerji tüketiminin %80’inden fazlası hala fosil yakıtlardan geliyor. Ve bu yakıttan çıkan kirlilik ne yazık ki gezegenimiz için çok zararlıdır ve bu zarar çoğunlukla geri dönüşü olmayan şekildedir. Biz MİLRES olarak yeşil enerjiyle çalışan bir dünya yaratmanın peşindeyiz. Denge korunmalı ve dünyamızın sıcaklığı bozulmamalıdır. Ne yazık ki, çok küçük bir rakam olarak gözüken 1,5° dünyamızın sonunu getirecektir.
FOSİL YAKITLARDAN YENİLENEBİLİR ENERJİLER
İklim değişikliğinin sonuçlarını azaltmak için bir şeyler yapılabileceğimize inanıyoruz. Çünkü küresel karbon emisyonlarının üçte birinden fazlası enerji üretiminden kaynaklanmaktadır.
Bu inanç ile, 2000’li yıllarda yüzümüzü rüzgâra verip türbin kurma yolculuğumuza başladık.
1.5 ° ARTARSA SONUÇ NE OLUR?
Küresel ısınma verilerine bakacak olursanız, ortalama sıcaklıkların 0.75-1.5 derece civarında değiştiğini görüyoruz. Peki bu önemsemediğimiz değer neleri değiştiriyor?
1 derecelik bir sıcaklık artışı ilk etapta dikkate değer bir değişim yaratmaz. Ancak Dünya’nın sıcaklık değişimlerine hassas bölgelerinde 1 derece, müthiş bir farklılık demektir. Özellikle de donmuş halde su (buz) bulunan bölgelerde. Bu bölgelerde buz, genellikle erime noktasına çok yakın bir şekilde bulunur. Dolayısıyla 1 derecelik değişim, buzulların önemli bir kısmının erimesi yönünde dengenin bozulması için yeterli olacaktır. Örneğin Grönland, kimi yerde kilometrelerce kalınlığa ulaşan buz tabakasıyla örtülüdür. Ancak günümüzde, özellikle de yaz dönemlerinde bu buzlar yer yer erimeye başlamıştır; çünkü artık sıcaklıklar eskiden olduğundan daha yüksek değerlere ulaşabilmektedir. Eğer ki Grönland’daki bu buzulların tamamı erirse, ortalamada deniz seviyesi 7 metreye kadar artabilecektir. Bu, İstanbul ve İzmir gibi kentlerimiz başta olmak üzere Dünya’nın birçok kentinin sular altında kalması demektir.
Bu sıcaklık değişiminin bir diğer tehlikeli sonucu, hava durumu ani değişimleri olacaktır- ki bunu çoktan hissetmeye başladık bile!
O 1 derecelik ısı artışının bir diğer kritik sorunu ise birçoklarının farkında olmadığı, çiftçilerin ise yakından tanıdığı bir olaydır: ani sıcaklık değişimleri ve ani yağışlar.
Bir damla yağmur yağmaksızın geçen uzun ve sıcak yazlar, kışların daha sert ve daha öfkeli geçmesi, sıcaklığa duyarlı birçok tohumun sadece birkaç saat içerisinde yok olması anlamına gelebilir.
“İyi ama, küresel olarak ısınıyorsak, havanın soğuk olması iyi bir şey değil mi?” Hayır! Havanın dünyanın belli bir yerinde eskisine göre daha soğuk olması, küresel ölçekte sıcaklığın dengelendiği ve aynı kaldığı anlamına gelmiyor. Sözünü ettiğimiz gibi ısı, gezegenin belli bölgelerinde daha fazla birikmeye başlıyor ve genel ortalama yukarıya çıkıyor. Bu da, küresel iklim değişikliğine bağlı olarak sıcaklığın iki yönde de ekstremlere ulaşmasına neden oluyor: Hem çok sıcak havalar, hem çok soğuk havalar… Bu dengesizlik, küresel ölçekte birçok ekonomiyi ve canlıyı olumsuz etkiliyor.
Dolayısıyla “Bizim şehirde sıcaklıklar artmıyor, azalıyor; demek ki küresel iklim değişikliği yalan.” demek, batan bir geminin bir tarafı sudan yüksek olduğu için “Bizim bulunduğumuz taraf suyun dibine gitmiyor, tam tersine yukarı çıkıyor, demek ki gemi batmıyor.” demek gibidir.
Durum çok ciddi ve acil önlem gerektirmekledir.